İSİM BULAMADIM:İstanbuldan trabzona tek başıma otobüsle geliyordum otobüste çok ilginç olaylar yaşanmaya başlamıştı 2 şöför yardımcısının durup dururken aniden bayılması , otbüsün aniden hızlanması , arda ardına bozuk yollar , hız ve peş peşe hatalı sollama yapan araçlar.Uykusu gelen şöföre ağır gelmiştiki oda dreksiyon başında uyudu.çok enteresan ki muavinlerde bayılmıştı yolcuların bir bölümü muavinlerle ilgilendiğinden uyuyan şöförü kimse görmememişti araç sallanmaya sağa sola gitmeye başlamıştı ben muavinlere yardım edemiyordum şöförüde görmüyordum araçın düzensiz hareketlerinide yoldan kaynaklandığını düşünüyordum .En sonunda şöföre bir şey söylemek üzere yanına giden bir adam şöförü böyle görünce artık ne yaptı bilmiyorum ama aracı kontrol altına aldı (ben bunları tam olarak görmedim bazı insanlardan duydum ama bazı bölümleri kendi gözlerim le gördüm)adam aracı sağa çektikten sonra ambulans ve polis geldi. yolcular başka bir otobüse nakledildi.Bu otobüste diğerindeki gibi ilginç olaylar yaşanmadı ama diğer otobüs yolcusuz ve başka bir şöför tarafından kulanılırken kaza yapmış hemde düz yolda!!.kaza şöyle olmuş otbüsün sağ 2 tekeri aynı anda patladı bunu üzerine yoldan çıkan otobüs dervilmiş.Sağ salim yolculuğu bitirdikten sonra eve geldim. Haberleri dinlerken televizyonda bir resim geldi bu resim evet bu resim otobüste yan koltukta oturan o adamdı bir kaç gün sonra bir yolcununda kalp krizinden öldüğünü duydum.Bir kaç ay sonra başka bir yolcu tespit edilemiyen bir şeyden hayatını kaybetti bu olayların üzerine kafamda soru işaretleri oluştu. bir gece rüyamda o kaza yapan otobüste ilerlerken öldüğümü gördüm.bunlardan sonra çok korkmaya başladım lütfen bana yardım edin
AHTAPOT:14-15 yaşlarındaki bir kızda durup dururken hamilelik belirtileri başlamış: Karnı hafiften şişkinleşmiş, kusma nöbetleri geliyormuş, sabahları yataktan hasta gibi kalkıyormuş... Fakat kız annesine ısrarla böyle bi şeyin mümkün olamayacağını, çünkü hiç bir erkekle bu sonucu doğuracak kadar yakın temasta bulunmadığını iddia ediyormuş. Fakat zaman geçtikçe hem karnı büyümeye devam etmiş, hem de diğer belirtilerde değişiklik olmamış. Annesi, “Bu yaşta... Allahım Allahım, kepazelik bu” dese de kız hala hamile olmadığını söylüyormuş. Sonunda anne küçük bi kasabada yaşıyor olmalarına rağmen çıkacak söylentileri göze alarak kızını hastaneye götürmüş. Ancak çekilen ultrasondan sonra kızın inkarlarında samimi olduğu anlaşılmış. Çünkü karnında son derece büyük boyutlara ulaşmış bir tümör tesbit edilince işkinliğin ve diğer belirtilerin asıl sebebi ortaya çıkmış. Vakit kaybetmeden, apar topar ameliyata alınmış tabii. Doktorlar rutin kabul edilen bu operasyon sırasında karnı açmışlar ve işte o an gördükleri manzara karşısında şok olmuşlar. Meğerse tümör sandıkları şey kocaman bir ahtapotmuş. Üstelik kıpır kıpırmış da hayvan, yani canlıymış. Olayın aslı sonradan anlaşılmış. Kız üç-dört ay önce ailesiyle birlikte okyanus kenarındaki bir kasabada tatil yapmış. Ahtapot yumurtaları da mikroskobik boyutlarda olurmuş ve bunlardan doğal olarak okyanus sularında milyarlarca varmış. Kız muhtemelen yüzerken yuttuğu sularla beraber bu yumurtalardan da indirmiş mideye. İşte bunlardan biri de, milyonda bir görülecek biçimde de olsa, kızın vücudunun içinde yaşamayı, hatta büyüyüp gelişmeyi başarmış
KAN KOKUSU:Uzun süre oldu kuruyalı, bayat kokusu ortaya çıkalı. Çok sıcak bir yaz günü veya berbat bir kış günüydü belki. Sabah kalktığımda ellerimin olduğundan daha çok titremesinden anlamıştım bugün kan kokusu alacağımı. Sigarama uzandım her zamanki gibi. Bir nefes, bir nefes daha. Sigara bile sakinleştirememişti titreyen, intikam isteyen ellerimi. Daha güneş doğmamıştı, belki o gün hiç doğmayacaktı... Doğsa bile bakmayacaktı sadece kurbanlarını gören uykulu gözlerim. Aynaya baktığımda soğuk bir ten, kıpkırmızı gözler ve titreyen eller görmek hiç şaşırtmamıştı bu sefer. Sanki uzun zamandır beklediğim gün buydu, evet evet o gün bugündü. Ne giydiğimi hatırlamıyorum o gün. Muhtemelen soğuktan koruyan bir bere veya güneş gözlüğü. Renklerin önemi yoktu.. kırmızının, kanın rengi dışında. Herzaman yaptığım gibi aynı otobüse binecektim. Fakat bu sefer onlar beni değil, ben onları öldürecektim. Hayatımda hiç olmadığım kadar soğukkanlı. Her sabah gördüğüm o soluk, nefret dolu, iğrenç yüzler. Hepsi oradaydı yine. Farkına bile varamayacaklardı otobüsün camlarına fışkıracak kanların rengini, tadını. Ansızın çekiliverecekti o iğrenç, işe yaramaz ruhları bedenlerinden. Bir süre en nefret ettiğimi seçmek için düşündüm. Sanırım bulmuştum. Şu hergün, maaşını son kuruşuna kadar yatırdığı o iğrenç, muhtemelen "mezbaha" markalı parfümünü sıkan, iğrenç bacaklarını otobüsteki her gözün içine sokan [Yasak Kelime]tı galiba. Önce kurbanı tanımak gerekiyordu. onu can çekişirken mi izlemeliydim, yoksa tek bir çılık ve kan mı olmalıydı. Bir durak, bir durak daha. İnmesine 2 durak kala, artık zamanın geldiğine inanmıştım. Hala kararsızdım neyle öldüreceğime ama ellerim o kadar şiddetli titriyordu ki bu kararı çabuk vermem gerekiyordu. Bu bıçağı alırken ne için kullanacağımı bilmiyordum bile.. Fakat sonunda bir işe yarayacaktı. Artık emin adımlar atma vaktiydi. Her zaman nasıl oluyorsa oturduğu aynı koltuğa doğru ilerlemeye başladım. Etrafımdakiler gözümdeki nefreti ve kararlılığı görmüş olmalılar ki onlara çarpmama hiçbirşey söyleyemediler. Nabzım daha da hızlanmış, elimin titremesi çok daha normal gelmeye başlamıştı. Bir metre daha ve ordaydım.. 2 veya 3 saniye sürmedi, büyüklüğünü ancak o zaman anladığım bıçağımı çıkarıp kaltağın göğsüne saplamam. Ummamıştım bu kadar kan fışkıracağını, ummamıştım parfümünün o an bu kadar güzel kokacağını. Bir daha ve bir daha sapladım.. Ağzından kan gelmesi daha da alevlendirmişti içimdeki vahşeti. Suratımdaki sıcaklık, hep beklediğim huzurdu sanki. Yorulmuştum. Bir an olsun etrafa baktım.. Donup kalmışlardı. Herzaman o gür sesiyle yüksek sesle konuşan o.... çocuğu. O da susuyordu. Bu korku ona yeterdi belki, belki yarınki otobüste anlatacağı birçok şey görmüştü. Peki ya ertesi gün? acaba onun kanı da kırmızımıydı, en az bunun kadar iğrenç miydi kokusu. Çok geçti artık öğrenmek için. Kapıya yaklaştığımda, şoförün ben söylemeden açtığı kapıdan o otobüsün en sessiz yolcusu olarak indim herzamanki gibi. Son kalan sigaramı içmek için en iyi zamandı...
SAAT:Bi otomobil tamircisi ılık ilkbahar gecelerinden birinde evine giderken yolun kenarında bi araba ve arabanın başında da patlayan lastiği değiştirmeye çalışan iki güzel kız görmüş. Yardım amacıyla kenara yanaşmış. Ama istepne de patlakmış maalesef. Adam, "Bu saatte bunu tamir etmek imkansız. İyisi mi ben sizi evinize bırakayım, yarın bir çaresine bakarız" demiş. Evin önüne geldiklerinde kızlar adamı bi fincan kahve içmek için evlerine davet etmiş. Ev, bi apartmanın 7. katında, hoş bi daireymiş. İstepneyle uğraşırken elleri kirlendiğinden eve girer girmez adam banyoya gidip ellerini yıkamış. Bu arada OMEGA marka saatini de kolundan çıkarıp, aynanın önüne koymuş. Kızlardan birinin, "Kahve hazır" diye seslendiğini duyunca hemen ellerini kurulayıp banyodan çıkmış. O aceleyle de OMEGA marka saatini çıkardığı yerde unutmuş. Kızların sohbeti çok keyifliymiş. Grup vaktin nasıl geçtiğini anlamamış. Sonunda adam geceyyi kızların evinde geçirmiş. Sabah da 7’de kalkıp işe gitmiş. Tamirhanesine vardığında saatini kızlarda bıraktığını farketmiş, "İyi bari, kızları tekrar görmek için bahane olur" diye düşünmüş. Akşam iş bitimi saatini almak için kızların evine gelmiş ama kapıcı bahsettiği kızların artık o dairede yaşamadıklarını söylemiş. Bu iki talihsiz kız 3 hafta önce trafik kazası geçirip ölmüşlermiş meğer. Şu an da, adamın onları ilk gördüğü yere çok yakın olan bi mezarlıkta yatıyolarmış. Tamirci duyduklarına inanamamış, "Nasıl olur? Ben dün akşam evlerinde onlarla beraberdim" demiş. Kapıcı bunun imkansız olduğunu söyleyerek adamı, kapısı avukat tarafından mühürlenmiş dairenin önüne götürmüş. Adam çok meraklanmış tabii. Ertesi gün avukata gidip durumu anlatmış ve beraberce kızların dairesine gelmişler. Mühürü açıp içeri girmişler. Adam doğruca banyoya gitmiş. OMEGA marka saat aynanın önünde bıraktığı gibi duruyormuş..